En Büyük İlaç Deposu, Beyin Nosebo ve Plasebo Etkileri
Beyin gücünün hastalıkları iyileştirmede etkili çözüm olduğunu söyleyenlere göre ‘bir hasta isterse iyileşir isterse iyileşmez’. Fakat işin ayrıntısına bakınca bunun “Evrene pozitif enerji yolluyorum.” demek olmadığını fark ediyorsunuz.
Göz rengini beyin gücüyle değiştiren bir şizofren, midesinde kelepçe var sanıp zayıflayan bir obez, içi su dolu iğnelerle iyileşen kanser hastaları… Bu örnekler, beynin gücüyle yenilmez denilen hastalıkların nasıl yenildiğini gösteriyor. Daily Mail’in haberine göre Danielle Davies adlı genç kız, hipnoz yöntemiyle midesinde kelepçe olduğuna inandırılarak 36 kilo verdi. Davies, annesinin uyguladığı bu yöntemle içi boş ilaçlar ve düzenli uygulanan hipnoz yöntemiyle kilolarından kurtuldu.
Mide bandı dedikleri kafada bitiyor!
Benzer bir hikâye hipnoza bile gerek kalmamış gibi görünen Andrea Lindsay’in (43) başına geldi ve telefon uygulaması (Easy Loss) ile 25 kilo verdi. Lindsay, “Yemek yerken yasak ve kuralları değil, akl-ı selimi dinlemeye motive ediyor. Kendimi bildim bileli kiloluydum, her şeyi denedim, diyetler vs. Birkaç hafta dayanıp sonra vazgeçiyordum.” diyor.
Nosebo nedir?
50 yıldır tıpta Plasebo ve Nosebo etkisi tartışılıyor. Noseboyu ‘kötü sona inanmak’ diye özetlemek mümkün. Amerika’da lanetli olduğuna inanılan bir günde üçüz doğan kız kardeşe 16, 21, 23, yaşlarında ölecekleri söyleniyor. Kız kardeşler sırayla bu yaşlarda ölüyor. Hatta üçüncü kardeş telaş ve nefes darlığından hayatını kaybediyor.
Doktor Lissa Rankin’e göre, doktorlar da Plasebo ve Nosebo etkisiyle tedavi yapıyor. İlacın etkisine inandırılan bazı hastaların hiçbir etkisi olmayan, içi tamamen boş ilaçlarla kel hastaların saçlarının çıktığına dair araştırmalardan bahsediyor Rankin. Kemoterapi adı altında sadece tuzlu su verilen hastaların saçlarının dökülüp kusmaya başlamaları gibi… Harvard Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada, ilaçların içeriğinin boş olduğu anlatıldığı halde bile iyileşme gözlenen hastalar var.
Hayata bağlanarak kanseri yenmek
Amerikalı Psikoloji Profesörü Mihaly Csikszentmihalyi de beyin gücüyle ilgili çalışma yapan bilim adamlarından. Yaşadığımız her şeyin bilincimize enformasyon olarak kayıt edildiğini söyleyen Csikszentmihalyi, bu enformasyonun kontrol edilirse hislerin etkilenebileceğini ve hislere yön verilebileceğini söylüyor. Hayat sevincinin beynimizin bize telkin ettiklerinden oluştuğunu savunan Csikszentmihalyi, “İnsan kendini hem mutlu hem mutsuz edebilir.” diyor.
Örnek olarak bisiklet yarışlarının efsane ismi Lance Armstrong’a bakmak mümkün. Armstrong (25), testis kanserine yakalanır ve asıl yıkıcı olan da tümörün akciğer ve beynine sıçramış olmasıdır. Doktorlar, yaşama ihtimalinin yüzde 3 olduğunu söyler. Fakat o kemoterapilerle savaşır. Sadece sağlığına kavuşmaz, daha sonra üst üste (son kez 2005 yılında) dünyanın en ünlü bisiklet yarışlarından Tour de France’ı kazanır.
ABD’li araştırmacı Margaret Kemeny, bunun bir istisna olmadığını söylüyor. Uzun yıllardır beyin gücünü araştıran Kemeny, optimistlerin sadece daha uzun yaşadığını değil, en zor hayati imtihanların da üstesinden geldiğini söylüyor. Bilim adamları da ekliyor: “Beynimiz, öyle maddeler üretebiliyor ki, bu maddeler sadece en kaliteli ilaçlarda mevcut.”
Su enjekte edip tümörü yok etti
Tıp, Plasebo’yu açıklayamadı ama genelde şöyle anlatılıyor: “İnsan isterse kendini iyileştirebilir.” İnsanın kendisini iyileştirebildiği hastalıklara tedavisi mümkün olmayan AIDS, kanser, şeker, yüksek tansiyon gibi hastalıklar bile girebiliyor. Amerikalı doktor Lissa Rankin bu konuda çarpıcı bir örnek veriyor: “1957’de bir kişi, lenfosarkom adlı bir kanser türüne yakalanır. Hastanın vücudunda portakal büyüklüğünde tümörler vardır.
Doktor, hastasına Krebiosan isimli bir ilaç yazar ve bunu mucize diye tanıtır. Üç aylık ömür biçilen hastanın vücudundaki tümörler yarıya iner. 10 gün sonra ise hiç kalmaz. Olayın üzerinden 10 yıl geçer. Amerika’da büyük bir ilaç firması ilacın etkisinin olmadığını ve hastalarda kanserin tekrar nüksedebilme riskinden bahseder. Bu açıklamadan haberdar olan hasta aynı hastalığa yakalanır ve tümörleri aynı büyüklükte çıkar. Yine aynı doktora giden hastaya, ‘Evet o ilaç biraz hafifti, sana daha etkili hatta iğneler halinde bir ilaç vereceğim ki daha etkili olsun.’ der. Enjekte edilen sadece sudur. Hasta tedaviye cevap verir ve iki ayda iyileşir. Aynı hasta araştırmaları takip edip hastalığının tedavisi olmadığını okuyunca iki gün içinde ölür.”